FEYNMAN TEKNİĞİ İLE ETKİLİ ÖĞRENME
Richard Feynman, yalnız geçen yüzyılın değil, tüm
zamanların en etkileyici ve bilinen fizikçilerinden birisidir. Bazı diğer
dehalar gibi o da geç yaşta konuşmaya başlamıştır. (İlk kelimesini 3 yaşında
söylemiştir.)
Tartışmasız bir deha olan ve sayısızca akademik
başarıya ulaşan Feynman’ın öğrenme
arzusu asla azalmamıştır. Göstermiş olduğu başarılar sadece fizik alanında
değil; olağanüstü merak ve şüpheciliği, kendi alanı dışındaki alanlara da
yönelmesine neden olmuştur. Örneğin kara kalem çalışmaları ve bongo çalması örnek verilebilir. Doyumsuz merakının
teşvik ettiği çalışmalar, bilgi ve
beceri haznesini geliştirmiş, “yeni keşifler yapma zevki” yaşamının temel dayanağı
haline gelmiştir.
Feynman’ın öğrenmeye
karşı olan yaklaşımı dört temel aşamadan meydana gelir. Bu teknik sadece öğrenmeyle
sınırlı kalmayıp öğrenilen bilgiyi de korumayı hedef almıştır.
1. Adım: Bir Konu Seç ve Onun Üzerinde Çalışmaya Başla
Feynman tekniği Bir konu üzerinde çalışma başladıysanız öncelikli olarak öğrenmek
istediğiniz konuyu seçin ve bu konuyla ilgili bildiğiniz tüm bilgileri bir
kağıda yazın. Bunu yapmanız akılda kalıcıgı artırmak ardından konuyu irdelemeye (incelemeye) başlayın.
Sürekli olarak hatırlayabildiğiniz bilgileri not etmeye
devam edin, yeni bilgiler elde ettikçe gelişecek ve farklı bakış açıları
kazanacaksınız. Bu sayede öğrenmiş olduğunuz bilgileri daha hızlı bir şekilde artırmış olacaksınız.
2. Adım: Öğretirmiş Gibi Yap
Bu aşamada üzerinde çalıştığınız ve not aldığınız konuyu, o konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan birine öğretir gibi anlatmaya başlayın. Tıpkı iyi bir öğretmen gibi mümkün olduğunca basit terimler ve anlaşılması kolay kelimeler seçmeye özen gösterin.
Feynman, karmaşık bilgileri en aza indirgeyerek (birinci sınıf öğrencisinin anlayabileceği düzeyde) açıklamanın, konunun incelikleri arasındaki bağlantıların anlaşılmasını sağlayacağından çok önemli bir pratik imkanı olduğunu söyler. Bu adım harcanacak zihinsel enerjiyi azaltmakla kalmaz aynı zamanda konunun normalden daha iyi kavranılmasını sağlar.
Feynman’a göre, basit bir dille ifade etme yeterliliği onursal bir mesele olarak değerlendirilmelidir. Çünkü ona göre eğer üzerinde çalışılan konu, o konu hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin seviyesine indirgenemiyorsa demek ki gerçek anlamda anlaşılmamıştır.
Kısaca bu aşamada öğrenilen bilginin en ince ayrıntısına kadar bilmiş olmakla birlikte bu bağlamları en basit ve anlaşılır bir dille karşı tarafa anlatma yeteneğinin elde edilmesi sağlanır.
Bu hipotezi Einstein de şu sözleriyle desteklemiştir:
“Basit bir şekilde açıklayamıyorsanız, iyi anlamamışsınız demektir.” demiştir.
3. Adım: Yeniden Gözden Geçir
Açıklamalarınızı yaparken takıldığınız yerler
olduğunda endişelenmeyin, bu öğrenmeye
başladığınızı ve doğru yolda olduğunuzu gösterir. Düzeltme öğrenme sürecinin en önemli öğesidir. Eğer halen anlamakta güçlük
çekiyorsanız soruna başka bir açıdan yaklaşmaya çalışın. Konu ile ilgili zayıf olan
yönleri ve boşlukları belirledikten sonra ise bu eksiklikleri giderin. Bunu her
yaptığınız zaman 2. Adım’a yeniden dönerek konuyu basitleştirerek tekrar etmeyi
elden bırakmayın.
4. Adım: Basitleştir ve Analojiler Kullan
Kullandığınız dilin kendinize ait ve özgün
olmasında yarar vardır. Bilimsel terimler kullanmak havalı gözükebilir ama
başlangıç aşamasında motivasyon düşürücüdür. Bunun yerine daha kolay
kavramlarla ilerleyin ve benzerliklerden yararlanın. Örneğin Platon,
öğrencilerine derin felsefi kuramları benzerlikler kullanarak yani
basitleştirerek açıklardı. Çünkü zihinsel yeteneğimiz, soyut kavramları
sembolizm(somutlaştırma) ile anlamaya yatkındır. (Dil yeteneğimizin gelişmişlik
derecesi, kavramları sembolizm kullanarak algıladığımızın bir ispatıdır.)
Karşıtlıklar arasındaki gizli bağları bu sayede anlarız. Dahilerin diğerlerinde
ayırıcı özelliği de budur. Onlar doğal eğilimlerini çok etkin bir şekilde
kullanırlar.
Örneğin Platon kuramını anlatmak için geliştirmiş
olduğu mağara analojisi şöyledir: İnsan sırtı mağaranın girişine, yüzü de
duvara dönük bir halde oturmaktadır.
Dışarıda dünyadan sınırlı sayıda nesnenin veya
varlığın gölgesi bu mağara duvarına yansımakta ve insan bu gölgelere bakarak
gerçekliği ve doğruyu algılamaya çalışmaktadır. Yani
duyularımızla algılamış olduklarımız gerçek değil, gerçeğin
gölgesidir. Platon’un binlerce yıldır geniş kitleleri derinden etkileyen detaylı
ve karmaşık kuramının temeli işte bu basite indirgenmiş fikre
dayanmaktadır. Bu analojiyi ilk defa okuyan birisi, Platon’un felsefi
kuramının temelini kavramış olur ve kolay kolay unutmaz.
0 Yorumlar